HES SİT’TİR
Tarih öncesinden günümüze kadar gelen, çeşitli uygarlıkların ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, önemli tarihi olayların meydana geldiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gereken alanlar olarak tanımlanan alanlara genel olarak SİT denmektedir.
Doğal SİT nedir?
Özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan alanlar “Doğal SİT Alanı” olarak tanımlanmaktadır. Doğal SİT Alanları belirlenirken Evrensel değeri olmaları, ender bulunmaları, dikkate alınmakta olup, bilimsel amaçlı ve kamu yararı göz önüne alınarak kullanıma açılabilecek, sınıflarına göre mutlaka korunması gereken alanlardır.
Ülkemizin, üstelik karayolu ile, gitmediğim nerede ise çok az yeri vardır. Samimi olarak söylemem gerekirse, yukarıda yapmış olduğum SİT ve Doğal SİT kavramı açısından ülkemizin doğal yapısını değerlendirdiğimde, SİT olarak kabul edilebilecek olağanüstü özelliklere haiz pek çok güzel yerimiz olduğunu gönül rahatlığı, gururla ve milliyetçi bir duygu ile zevkle söyleyebilirim.
Karadeniz ve Akdeniz bölgemiz doğal kaynak ve varlıklar açısından ülkemizin en zengin bölgeleridir. Sarp vadilerde yaşayan halkın büyük bir kısmı geçimini, ormancılık ve hayvancılık yaparak karşılamaktadır. Üst kotlarda yer alan vadiler içerisinde akış gösteren dereler, alt kotlardaki ovaları beslemekte ve ülkemizde her türlü ihtiyaç için kullanılan temiz su rezervlerini oluşturmaktadırlar.
Ülkemizde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından büyüklü küçüklü yaklaşık olarak 5000 HES projesine lisans verildiği söylenmektedir. Söz konusu projelerin büyük bir kısmı 50 mw altı küçük ölçekli olup, yoğunlukla derelerin sarp vadilerden denize doğru akış gösterdiği Karadeniz ve Akdeniz bölgemizdedir.
Son günlerde Karadeniz bölgemizde, İkizdere vadisinden gerçekleştirilmesi planlanan HES projelerine karşı, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından alındığı duyurulan Doğal SİT kararı sonrasında, 22 HES projesinin durdurulması gündemde olduğu için konuya değişik açılardan değinmek isterim.
Öncelikle belirtmek isterim ki, EPDK tarafından verilen her HES lisansının gerçekleştirilmesinin garantisi yoktur. EPDK talep sahiplerine ihale ile lisansları vermekte ve belirli bir süre içerisinde, yürürlükte olan mevzuat hükümleri uyarınca ÇED, mülkiyete ilişkin izinler, plan ve inşaat ruhsatı alınarak yatırıma başlanması istenmektedir. Yatırımcı ana başlıklar altında verdiğimiz tüm bu izinleri aldıktan sonra yatırımını tamamlamakta ve iş yeri açma ve çalışma ruhsatını alarak faaliyetine devam etmektedir. Tanımladığımız izin süreci esas itibari ile ülkemizde hazine ve orman arazilerinde gerçekleştirilmesi planlanan her faaliyet için geçerlidir.
Hazine ve orman arazileri devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu için, ülkemizde iktidar sahiplerinin çiftliği olarak algılanmaktadır. Geçmişteki uygulamalara bakıldığı zaman kamu arazilerinin yandaşlara peşkeş çekilmesinin örnekleri olduğu için bu yargı haksızda sayılmamaktadır.
Son yıllarda ise özellikle dikkat çekecek olursak hazine ve orman arazilerinde gerçekleştirilmesi planlanan her faaliyete karşı, karşıt bir platform oluşturulmuş durumdadır. Madencilik faaliyetlerine, Golf alanlarına, HES’lere, Rüzgar Enerji santrallerine (RES), Nükleer Enerji Santrallerine karşı, belirli kişi ve gruplar, hatta bazı sivil toplum örgütleri kullanılarak, ülke genelinde hareket edilmekte ve faaliyetler, idari ve özellikle hukuki yollar denenerek engellenme yoluna gidilmektedir.
Şunu çok net olarak belirtmek isterim ki, bu yatırımlara karşı çıkışın temelinde, oransal olarak doğrudan çevresel gerekçeler yer almamaktadır.
AKP iktidarı ezici bir çoğunlukla hem merkezi yönetimde, hem de belediyelerde iktidar olduğu 2003-2007 yıllarında yürüttüğü politikalarla, AKP’li olmayan hiç kimseye yaşama şansı vermedi. Bakın şöyle çevrenize, bu yıllarda piyasada olan firmaların, şahısların büyük bir kısmı günümüzde yok! Çoğu battı ve yok oldu! Sermayenin bu kadar hızla el değiştirdiği başka bir dönem yaşanmadı!
Rantın çoğunlukta olduğu sahil bölgelerinde ve sahilleri besleyen endüstrilerin ve insan kaynaklarının olduğu iç bölgelerdeki komşu illerde dahi halk tepkisini 2009 yerel seçimlerinde gösterdi ve AKP’yi sahillerden sildi.
Sayın başbakan, ülkemizde iktidar sahibi olan her liderin çevresinde kurulan zincirin bir benzeri, kendi çevresinde kurulu olduğu için, maalesef bu durumu tespit edemiyor ve araştırma şirketlerine binlerce lira para ödeyerek, sahil bölgelerindeki başarısızlığın nedenini araştırıyor!!!
AKP’ye karşı olan gruplar ise sermayenin bu kadar hızlı el değiştirmesi sonrasında, AKP dönemimde gerçekleştirilmesi planlanan her faaliyete karşı çıkarak, sermayeyi eline geçiren grupları engellemeye çalışıyor. Bunu yaparken de genel olarak “çevre” kullanılıyor!!! Halk çevresel değerler kullanılarak istismar ediliyor!!! Çünkü açıkça ideolojik mücadele veremeyen gruplar için çevresel değerleri kullanmak, gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetleri engellemek ve üstelik kamuoyuna şirin gözükmek için en masum yol!!!
Konuyu çevresel açıdan değerlendirecek olursak, açık kalple söylemem gerekirse, ülke doğal kaynaklarının koruma kullanma dengesi çerçevesinde kullanılması tarafındayız. Ancak ülkemizde hazine ve orman arazilerinde gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler için izin verilirken, tabiî ki çevresel, kültürel ve yersel hassasiyetlere saygı göstereceğiz.
Ülke doğal kaynaklarını kullanarak gerçekleştirilecek faaliyetleri, bölgesel değerler göz önünde bulundurularak öncelik sırasına göre değerlendirmeye sokmalıyız.
Bu sebeple ülke kaynaklarının, doğal kaynak analizlerinin yapılarak devletin hüküm ve tasarrufu altında olan arazilerde gerçekleştirilecek faaliyetlere izin verilirken, temel altlık olarak kullanmalıyız. Yani Maden Ruhsatını veren, HES lisanssını veren, Golf iznini veren kurum, bu faaliyetlerin nerelerde yapılacağını, nerelerde yapılamayacağını bilmelidir. İzin verilecek alanlar belirlenirken, halkın ve samimi sivil toplum örgütlerinin mutabakatı aranmalıdır. İhaleye çıkarken hiçbir zaman izin alınması mümkün olmayan alanlara izin, ruhsat ve lisans düzenlenerek faaliyet sahipleri mağdur edilmemelidir!!! Bu da teknik devlet olmakla mümkündür.
Teknik devlet, ülkesinin her metrekaresinden haberdar, planlama yapan, yaptığı planlara ilişkin yatırım kararları alabilen, yatırımlarını ülke doğal ve kültürel kaynaklarını koruma kullanma dengesi içerisinde koruyarak yapabilen ve yönetebilen ve tüm bunları yaparken siyaseten davranmayan devlettir.
Örneğin ülke genelinde tartışılmış, genel kabul görmüş bir madencilik politikanız olmaz, enerji politikanız olmaz, turizm politikanız olmaz, tarım politikanız olmaz ise bu faaliyetlerin gerçekleştirilmesi aşamasında, kasıtlı siyasi tepkilerin dışında, gerçek çevresel tepkilerle karşılaşmanız ve halkın dezenformasyona açık halde gelmesi normaldir!!!
Enerji politikanızı halka anlatamadığınız için, halk hem nükleer santrale, hem termik santrale, hem hidroelektrik santraline, hem rüzgar enerji santraline, hem doğalgaz çevrim santraline, hem akaryakıt depolarına, hem rafinerilere, hem boru hatlarına karşıdır!
Madencilik politikanızı halka anlatamadığınız için, halk hem kum ocağına, hem taş ocağına, hem altın madenine, hem kömür madenine karşıdır!
Turizm Politikanızı halka anlatamadığınız için, halk geçmişte ilan ettiğiniz, yeni ilan ettiğiniz turizm bölgelerine, turizm çeşitlerine karşıdır!
Böyle bir şey olabilir mi! Araştırmak, incelemek gerekmez mi?
İktidar sahiplerinin gerçekleşen sosyal olaylar içerisinde kaybolma ve bu durumdan şikâyet etme şansı yoktur! Eğer gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetler için tanımladığımız teknik devletin yapacağı çalışmaları yapmazsanız;
- Bugüne kadar SİT alanı ilan edilmeyen İkizdere vadisi, 4 HES yapıldıktan sonra SİT alanı ilan edilir. Sizde bir enerji santrali açılışında konuyu polemik haline getirir, “bugüne kadar neredeydiniz” dersiniz!
- Ülkenin Enerji politikasını anlatamayan Enerji Bakanı aynı açılışta kürsüye gelir ve ilan edilen SİT kararına serzenişte bulunarak, kararı alanları, ülke enerjisinin % 60’ının üreten doğal gaz santrallerine, gazı satın aldığımız ülkelerin “ekmeğine yağ sürmekle”, “mahkum etmekle” suçlarsınız! Üstelik bunu yabancı ortaklı bir özel sektör kuruluşunun ülkenin elektrik ihtiyacının % 3’ünü karşılayacak doğalgaz çevrim santrali açılış töreninde yaparsınız!
Ülkede genel olarak tabir edildiği şekli ile olağanüstü hızla “değişim ve dönüşümün” yaşandığı, şu günlerde, halk tarafından, devletten beklenen en büyük değişim ve dönüşüm “teknik devlet” olmasıdır. Ve en önemlisi, ülkemizin kaybedecek zamanı yoktur!!!